21 Haziran 2012 Perşembe

Süper Lig Futbol Organizasyon ve Pazarlama AŞ

1 Temmuz kimileri için sadece bir tarih, kimileri için ise sadece maaş günü olabilir. Kimilerinin evlilik yıl dönümü, doğum günü de olabilir. Hatta kötü anıların büyük kayıpların hatırlatıcı bile olabilir. Ama Türkiye için 1 Temmuz yeni bir dönemin başlangıcıdır. Her yönüyle globalize olmuş bir iş yaşamının miladıdır. Yeni Türk Ticaret Kanunun ilk maddelerinin yürürlüğe gireceği tarihtir.

Yeni Ticaret kanunun da sağlanmak istenen şeffaflık, hesap verilebilirlik, gelişmiş ülkelerle aynı düzeyde ve formatta mali tablo sunabilme ve şirket ile çıkar ilişkisi içinde olan kişilerin haklarının korunması. Kanun madde madde tartışılır ancak Türkiyede ticaret 56 yıl önce hazırlanmış bir kanunla yürütülemez.

Türkiye aslına bakılırsa bir şirketler çöplüğü.Vergi daireleri kayıtlı 665.196 yane Limited ya da Anonim şirket var.Yeni TTK ile amaç burada gayri faal olanları, kar transferi ve para aklamak için kurulanları tasfiye etmek. Ama bugün Türkiye''nin 665bin197. şirkete ihtiyacı var. Yani "Süper Lig Futbol Organizasyon ve Pazarlama AŞ"'ye.

Futbol pastası büyüdükçe üzerindeki kremaya olan talep artıyor. Ama kremayı üretenlerin pastanın büyüklüğüne yetecek kadar kreması olmadığı için istediklerini elde etme şansı azalıyor.Böyle olunca herkes kaybediyor. Futbolcu parasını alamıyor, yönetici beceriksiz görünüyor, stada giden bakımsız stadyumda rahatsız bir 2 saat geçiriyor.

Süper Lig daha önce söylendiği gibi gereğinden fazla bir yayın gelirine sahip olsa da bu fazlalık Ligi gerçekten "süper" yapmak için kullanılabilir.

Öncelikle Süper Lig organizasyonu ve pazarlaması TFF'den tamamıyla ayrılmalı.TFF Süper Lig başta olmak üzere amatör branşlar ve alt yapılar ile birlikte neredeyse 20 tane ligin düzenleyicisi, istatistikçisi, gözlemcisi, savcısı ve hakimi durumunda. Buna milli takımlar da eklenince ortaya işin içinden çıkmak zor oluyor.

Öncelikle Süper Lig 20 takıma çıkartılıp bu 20 takımın tüzel kişiliğinin ortak olduğu bir Süper Lig AŞ kurulmalı ve her kulüp aynı oranda sermaye koymalı.

Ertesi sezon düşen 3 takım hisselerini, aşağıdan gelen takıma satmalı.

TFF, Süper Lig ile ilgili isim hakkı, yayın hakkı, organizasyon düzenleme haklarını bu şirkete devretmeli.

TFF, Süper Lig'e sadece cezalar ve hakem kısmında destek olmalı. Ayrıca yine tüm lisans işleri TFF üzerinden yürümeli. Yani TFF'nin hayır dediğini sahaya çıkamamalı. Ayrıca TFF tarafından spor yönetici programı oluşturulmalı ve adı ne olursa olsun tüm yöneticiler yılda en az bir kere hakem semineri gibi profesyoneller tarafından bilgilendirilmeli ve uyarılmalı.

Süper Lig'e katılacak takımlar TURMOB'un denetiminden geçmeden lige alınmamalı. Asgari şartlar, TFF, Süper Lig AŞ ve TURMOB'un ortak çalışması sonucunda belirlenmeli.

Yani bir nevi TFF idari üst kurul, TURMOB ile birlikte oluşturulacak kurul Mali üst kurul olmalı.TFF kulüpleri altyapı, tesis ve stadyum açısından mutlaka denetlemeli. Özellikle saha zemini konusunda sert yaptırımlar uygulamalı.

Süper Ligin yayın ve ticari haklarının pazarlanması AŞ tarafından yapılmalı.

Yayıncı kuruluştan gelen yayın geliri kulüplere dağıtılmadan önce o sezon için futbolcu ve teknik heyete ödenecek toplan tutarın %10'u bloke edilecek. Böylece ücretini almayan futbolcular için önceden bir fon ayrılmış olacak.

Sakatlık fonu adı altında bir sandık kurularak her kulüp futbolcunun yaşına, geçmişine göre prim ödeyecek. Futbolcu belli bir süreyi geçen sakatlık yaşadığında ücreti buradan karşılanacak.Örneğin Quaresma yıllık 3 milyon € kazanıyor ve 9 ay aktif olarak futbol oynuyor. Bu süre içinde aylık 333bin€ alması gerekiyor. 3 aylık bir sakatlık yaşadığı durumda 1milyon€ çöpe gidecek.

Tüm bu saydıkların bir anda aklıma gelenler.

Ancak burada en önemli kısım Denetim.Mevcut yapımızda kulüpler el kaldırıp indirilerek mali ve idari olarak onaylanıyorlar. Bu onay da onaylanacak kişinin verdiği bir kaç parça kağıda göre yapılıyor. 

TFF'nin hem savcı hem hakim rolünden çıkması gerekiyor. Süper Lig AŞ'yi sıkı bir şekilde denetlemesi, yine şirketin UEFA ve FİFA ile ilişkilerini düzenlemesi gerekiyor.

Ayrıca yine tüm kulüplere web sitesi zorunluluğu getirilmesi, bu web sitesinde 3 aylık dönemler halinde IFRS standarlarında mali tablolarını açıklama zorunluğu getirilmesi gerekiyor.

Şeffaflık ve hesap verebilirlik olmadığı sürece ne kadar kendimizi yırtarsak yırtalım Mendes yılda 18mio€ almaya devam eder. Bir oyuncuyu 3 kulübe satan iş bilirler ortadan kaybolur, kulübün kasasını kendi cebi kullanan yöneticiler var olmaya devam eder.

Bu statüde en başarılı örnek ise Premier League. Bir günde Premier League olamayız belki ama Süper Lig olmaktan bir adım öteye geçebiliriz.



18 Haziran 2012 Pazartesi

Beşiktaş'ı Feda Değil, Hesap Sormak Kurtarır

Sararmış, 11.04.1989 tarihli bir Milliyet gazetesine sarılmış bir halde geldi ilk Beşiktaş formam. Ne lisanslıydı ne de dünyaca ünlü bir markaydı üreticisi sadece biraz yünlüydü. Siyah beyaz çizgili formanın içinde biraz fazla kalsanız ter basardı. Kollarındaki lastikler o kadar sıkıydı ki formayı ağlaya ağlaya üstümden çıkarttığımda kızarmış etler çıkardı ortaya.

Sonra hayatımıza yavaş yavaş giren endüstriyel futbol nanesi içinde eriyip giden anılar oldu. Şimdi yarın öbürgün çocuğuma bir forma almak istediğimde sararmış gazete yerine Kartal Yuvası baskılı lüks bir poşetin içince civcivli ambalajla kaplı olacak. Ne şekilde sunulursa sunulsun, hangi arma olursa olsun bir taraftar için ona sahip olmak ayrıcalıktır.

Avrupa'dan 10 yıl sonra girilen yolda futbol her zaman bir kesmin yani halkın oyunu olurken, burjuvazinin de o halka ulaşmada en kısa yolu oldu. Futbol, onu oynayanlar, onu izleyenler ve onu yönetenlerden oluşan komples bir yapıya dönüştü. Ekonomik sınırları genişletme savaşında bir bomba bir kere de 100 kişiyi öldürüken ekonomik yaptırımlar ve yönlendirmeler bir nesli öldürdü. Bu ölüm köleliğin ikinci aşaması olarak adlandırabilecek bir havaya bürünürken, futbolun büyük patronları oyunun ticari ve itibarı yolunu yöneticlerden sonra tacirlere de açtı. Geçtiğimiz yıl sampiyonlar liginin naklen yayın hakları için televizyonlardan 885 milyon EUR para aldı UEFA. Bu tutar bile tek başına futbolun taraftar desteği olmadan var olmayacağının bir kanıtı.

Futbolda tacirlerin at koşturmaya başlaması halkın oyunu ile oynanan tehlikeli bir yapı halini aldı.Bir yer geldi ki artık halkın parası onları tatmin etmemeye başladı. O zaman futbolu halktan alıp bir üst sınıfa verme zamanı gelmişti. Chelsea'de gördüğümüz, futboldaki soylulaştırmanın zirve noktası oldu. Ne kadar parası olduğunu sadece harcadığı kadarı ile bilebilen bir adam geldi ve 80 sonrası yaşananların kısa filmini çekti.

Bosman futbolun bu hale geleceğini bilseydi o davayı yine de açar mıydı? İlk bakışta futbolcuyu kulübün kölesi olmaktan kurtaran bir karar gibi gözükse de Bosman davası futbolun paraya ile olan etkileşiminde etken madde halini aldı ve parayı futbol da tek gerçek haline getirdi. Parası olan düdüğü çalar.

Ülkemizde futbolu yönetenlerin kulüpleri ticari işletmeler gibi yönetmeye çalıştığını ama yeri geldiğinde ülkemizin popülist politikacılarına taş çıkartırcasına hareketlerde bulunduklarını görmek şaşırtıcı değil. Kulübü için zamanını ve işini bir kenara bıraktığını söyleyen pek çok iş adamı, kulüplerinde bakkalları olsa kasayı emanet etmeyecekleri adamlar ile çalıştılar. Çünkü futbol kulüpleri onlar için bir monopoliden fazlası değildi. Seçimle gelir, istedikleri zaman da gidebilirlerdi, yeter ki yeterli sayıda el kalksın.

Futbola bakış açısının bu olduğu ülkede Dağhan Irak'ın yazdığı gibi Seba bir istisnaydı ve bu gün onu özleyenlerin ona aşkı platonik bir aşktır. Seba yönetimi sürtünmesiz, pi sayısının 3 alındığı bir ortamda çözülen problemler gibiydi. Normal şartlar altında değildi futbol. Bu gün tshirtlerin üzerine basılan ve fedakarlığın sadece taraftardan beklendiği bir Feda arayışı içinde Beşiktaş.

Beşiktaş taraftarının 1 sezondaki dönüşümü izlediğimizde bunun futbolun tüm para çarkları için gerekli olduğunu anlarız. Sevinmek için sevmediğini söyleyenlerin Quaresma seyretmek için sevmeye başlaması stadın büfecisinden, gazete sahibine, bahis mafyasından, yayıncı kuruluşa kadar herkesin istediği şey.

Feda diyerek ne isteniyor Beşiktaş taraftarından? Dekoder alsın,forma alsın, kombine aldın.Yani düzen bozulmasın. Aynen devam etsin.

Beşiktaş'ın sloganı Feda ama feda edilen kim? Bunu sormalı zihinler? Bu takım düzlüğe çıkınca ne değişecek? Her gün bir futbolcudan tebligat ya da haciz belgesi geliyor Beşiktaş'a. Sezonun ilk 9 ayında bu tebligatların ve noter masraflarının Türk Lirası karşılığı 1 milyon. Yani önümüzdeki sezon ManUtd'da forma giyecek Kagawa'nın onu 20 milyon €'ya satan B.Dortmund'a maliyeti. Hem de menajerlik giderleri dahil.

Bugün Feda tshirtü alan, almak isteyip alamayan yarın Japonya'dan adı sanı duyulmamış bir futbolcu geldiğinde mırın kırın edecek mi?

Feda'nın içini doldurmak yerine tshirtün üstünü doldurmayı tercih etmek olsa olsa bir pazarlama hamlesi olur o kadar. Çünkü Beşiktaş'ta sadece Feda'eden de edilen de taraftar.

Futbolun toprak sahalara, yarı yarıya maç izlemelere dönemesi tabi ki imkansız. Eğer biz taraf isek zaten onun başarısını görmek için onu diğerlerinden ayırdığımız için tarafız. Ama Feda'yı Egemen değil  Ahmet Amca yapacak. İbrahim Toraman 1 feda ederken mahallendeki manav Hüseyin var ya o 2 feda edecek.

Futbol dünyanın en güçlü silahı ve Beşiktaş bu silahı şakaklarına dayamış durumda. Bu yazıyı okuyup kombine almak zaten taraftarın görevi diyenler olacak. Peki bu görev Yıldırım Demirören başkan olunca başka, Fikret Orman başkan olunca farklı mı oluyor? Eğer bu görev ise ki bunun yazılı bir kuralı yok ama genel kabül görmüşü diyelim geçen sezon görevini yerine getiren kaç kişiydi?

Feda %100 ve saf bir taraftar projesidir. Feda edip etmemek taraftarın vicdanındadır. Bugün Feda, Beşiktaşı kurtulmaz belki ama rahatlar. Beşiktaş'ı kurtaracak olan hesap sormaktır. Carvalhal'ı neden gönderdin demektir. Yıldırım Demirören ibra edilirken neden salondan çıktın demektir. Neden Samet Aybaba demektir. Belki hepsinin mantıklı ve makul cevapları vardır ama cevap için ilk şart sorudur.

Ya soru sormaz, hesap sormaz yeni bir Seba diye umut ederiz, ya da hesap sorar yanlışı baştan önleriz.

Beşiktaş'ı hesap sormak kurtarır.