28 Kasım 2011 Pazartesi

Şehrin İki Yakasına Finansal Bakış

Bir şehrin iki yakası. Bir birinden çok farklı, siyah ile beyaz gibi, daha doğrusu mavi ile kırmızı gibi.

Manchester şehri Britanya'nın ekonomik gelişiminde önemli bir yere sahip. Sanayi devrimi ile birlikte sürekli göç alan bu şehir oldukça kozmopolit bir yapıya sahip. 1301 yılında bir kasaba, 1853 yılında bir şehir ve 2000'li yıllarda ünü tüm dünyayı sarmış futbol takımları. Bu gün Manchester'de insanların kafasında bir soru var. United imparatorluğu yıkılacak mı? United'lılar için EPL kupasını bir süre için Londra'ya emanet etmek kabul edilebilir olsa da o emanetin Ethiad'a gitmesi United'lılarının moralinin bozulması için yeterli bir sebep.

Şehrin mavi yakasının aşağı yukarı 5 yıldır yaptığı yatırımların karşılığını şimdi alıyor olması; paranın ancak doğru kullanıldığında ve sabır ile harmanlandığında olumlar sonuçlar verdiğini bize gösteriyor.

Geçtiğimiz günlerde Manchester şehrindeki takımlar 2011 yılı finansal sonuçlarını kamuoyu ile paylaştılar ve ManCity'nin 197mio£'luk zararı çok konuşuldu.

Öncelikle bu zararın gayet normal olduğunu belirtmek gerekir. Çünkü City bu sezona kadar sadece bir kaba inşaattı. Bir inşaat satışa hazır hale gelene kadar sadece gider yazar. Arazi alırsınız, temel atarsınız, demir alırsınız, tuğla alırsınız, işçi tutarsınız. Boş bir arazide bir anda bir bina yükselmeye başlar. İlk satışı, inşaata başladıktan 2 yıl sonra yaparsanız önceki iki yıl zarar açıklarsınız. Çünkü gelir yoktur ya da kısıtlıdır ama inşaatı yapmak için sürekli gider yaparsınız. İşte City'de geçtiğimiz sezona kadar inşaat için sürekli gider yaptı. Bu sezon CL'ine katıldı, EPL'de lider durumda. Stadının adını kiraya verdi. vs.

Şehrin diğer yakasında ise işler yolunda görünüyor. Gelirler, ManCity'nin 2 katından fazla, giderler çok daha az. Geçtiğimiz sezon ManUtd'ın kasasında 10mio£ kar kalmasının sebebi de bu oturmuş yapı.

Finansal Fair Play testine girdiğinde iki kulüpte bu sınavdan çıkacak. City bir takım sponsorluk anlaşmaları imzalayarak Şeyh'in kasasından kulübün kasasına giden paranın yolunu biraz daha uzatacak, hepsi bu. Biri sayamadığını parasını futbola harcamak istediğinde Platini bile olsanız buna engel olamazsınız.

Şimdi şehrin iki yakasının finansal sonuçlarına daha detaylı bakalım.
2011 sezonunda şehrin iki takımının kasasına toplam 485mio£ para girdi. Bunun 128mio£'u kombine ve bilet satışlarından, 188mio£'su yayın gelirlerinden ve 168mio£ ise forma ve lisanslı ürün satışları ile diğer ticari gelirlerden oluşuyor.

Yukarıdaki tablo City'nin alacak daha çok yolu olduğunu özetliyor. Bu sezon CL'den gelecek yayın gelirleri ile tablo biraz daha düzgün bir hal alabilir.

Gider kalemleri incelendiğinde ise ilk gözümüze çarpan futbolcu ve teknik ekip maaşları. Man Utd 'ın personel dağılımında en dikkat çekici konu neredeyse her futbolcuya bir teknik adamın düşmesi. Man Utd 2011 yılında 71 futbolcu ve 70 teknik adam istihdam etmiş. Ayrıca küçük bir not da eklemek gerekirse ilk kez 2011 yılında futbolcu sayısı, teknik adam sayısının üstünde. Bunu bir başarı indikatörü olarak almak gerekir mi derseniz bireysel gelişim açısından Man Utd'un uzun yıllar geleceğin yıldızlarını alıp parlatmasının ve bunu başarı ile yapmasının sırrı bu olabilir.

2011 yılında Man Utd futbolcu ve teknik ekip için yıllık 153mio£ harcarken, şehrin öteki yakasında bu tutar 21mio£ daha fazla. City 205 kişilik bir ekibe yıllık 174mio£ ödeme yaptı.

Operasyon giderleri aşağı yukarı aynı seviyede her iki kulüp içinde. United 75mio£ harcarken, City futbolcu maaşları ve amortismanlar hariç 60mio£'luk bir gidere katlanmış.

ManCity'nin tarihi zararının bir diğer sebebi de futbolcu değer kayıpları yani amortismanlar. Bu gider aslında reel gider değildir. Futbolcunun kulüp için faydalı ömrü üzerinden hesaplanan bu gideri dilim döndüğünce çalışacağım.

Man Utd, Hernandez için 17mioTL bonservis ödüyor ve futbolcu ile 5 senelik sözleşme imzalıyor. Aynı transfer döneminde Man City'de David Silva için 70mioTL ödüyor ve yine 5 senelk sözleşme imzalıyor. Bu her iki futbolcunun da faydalı ömrü 5 sene oluyor. Ve her sene bu futbolcuların değeri bonservislerinin 5'te 1'i kadar azalıyor. Bu değer azalışları da amortisman gideri olarak mali tablolara yansıyor. Man Utd, Hernandez için 3,4mioTL gider yazarken, ManCity, Silva için 14mioTL gider yazıyor. Diğer tüm verilerin aynı olması durumunda bile ManCity, United'dan 10mioTL daha kötü görüntüye sahip oluyor.

Yukarıdaki tablo farkın futbolcu amortismanlarından kaynaklandığını açıkça gösteriyor. Bunun sebebi de tahmin edilebileceği gibi yüksek bonservis bedelleri. Burada dikkat çeken bir diğer konu da ManUtd'ın sezon başı hedeflerinden birini tutturmuş olması. Futbolcu ve Teknik Heyet giderlerinin, toplam gelirin %50'sini aşmaması konusunda konulan hedefi %46 ile tutturmuş United. City'de ise durum Finansal Fair Play açısından endişe verici. Futbolcu ücretleri toplam gelirin %113'ü durumunda. FFP kuralları gereği ise bu oran %70'in üstünde olamayacak. City'nin bu kriteri kazasız atlatması için gelirini 250mio£'a çıkartması yani ek 95mio£ gelir artışı sağlaması gerekiyor. Mevcut durumda yapılmış sözleşmeler göz önüne alındığında futbolcu maaşlarının düşmesi söz konusu değil.

Takımların kullanıma hazır para rezervine bakıldığında ManUtd'ın kasasında kullanıma hazır 150mio£ bulunurken, City'de Şeyh takviyesi gelmezse kullanıma hazır tutar 30mio£.

Son olarak borçlara bakarsak ManUtd, sürdülebilir borç kavramını en iyi açıklayan ekiplerden. Aşağıdaki tabloya baktığımızda ManCity'nin Şeyh'in güçlü finansal yapısından sonuna kadar yararlandığını görüyoruz. O kadar transfer yapmasına rağmen ManCity'nin 73mio£ borca sahip olması Şeyh'ten bağımsız açıklanabilecek bir durum değil.

Man Utd'ın 5 sene içinde vadesi gelecek borçları 20mio£. Kullanıma hazır praya baktığımızda United bu borcu kolayca çevirebilir. Keza City'de kullanımı hazır 30mio£'u ile 5 yıllık borcunu ödeyebilir. Man Utd'ın 459mio£ borcunun 440mio£'luk kısmını 5 yıl ve üzeri vadeye erteleyebilmesi de finansal açıdan bir başarıdır. Ayrıca ManUtd 80mio£ borç ödeyerek 540mio£ borcunu bu seviyeye getirdi.

Manchester'ın iki yakasında da işler yolunda gidiyor. ManUtd'ın güçlü finansal yapısı, ManCity'nin ektiğini biçmeye başlaması. Önümüzdeki günlerde içinde bulunduğumuz sezonun ilk finansları raporları gelecek. Bakalım değişim ne şekilde olacak? Sabrınıza teşekkürler.

22 Kasım 2011 Salı

Başarı Eşiğimiz ve Man Utd'ın Şaşkınlığı

Gerets, Lucescu, Aragones, Guti, Del Bosque, Hiddink ve Schuster.Ve daha adını unuttuğumuz niceleri. Her ayrılış sonrasında bildik, tanıdık açıklamalar. "Biz Türk'üz, bize fazla profosyonellik yaramıyor." o yüzden de hepimiz Euro12'yi daha heyecanlı kılmak için tutacak takım arayışındayız.

Bir futbol takımı neye göre başarılı ya da başarısız adledilir. 18 takımlı süper ligimizde sezon başında somut hedefler koyan ve bunları bir yere "yazan" kaç takımımız var? "Lige renk katmanın" ötesine geçmesi muhtemel takımlar için kağıda, matbuu bir evrağa dökülmüş, yıl sonunda koyulan hedefleri objektif değerlendirebilecek cesaretli bir yönetim yok.

Aziz Yıldırım'ın 3 sene üst üste şampiyonluk sözünden sonra "Bursa sayılmaz" mealindeki açıklamasına karşı çıkabilecek bir matbuu evrak var mı?

Her şeyi bilen biz, Alex Ferguson gelse en fazla 2 sezonda kovacak olan biz, her şeyi dör dörtlük yaparken bakın şaşkın Man Utd ne yapmış!

Geçtiğimiz hafta Man Utd 2010/2011 sezonuna ait raporunu kamu oyu ile paylaştı. Borsa'ya kote 4 kulübümüz dışında hiç bir futbol kulübü, kayıtlarını kamuoyu ile paylaşmazken Man Utd'ın yaptığı en basit anlamı ile densizlik, kötü örnek olmak. Zaten bir hocayı 3 seneden fazla takımın başında tutan tüm takımları, Türk örf ve adetlerine uymuyor diye lanetleyebiliriz.

Man Utd raporunun hemen başında sezon başında koyduğu başarı kriterlerini ve sezon sonunda bu kriterlerin gerçekleşme durumunu ortaya koymuş. Peki ne bu kriterler?
  1. Premier Ligi ilk 3 içinde bitirmek.
  2. Şampiyonlar Liginde son 16 içinde yer almak.
  3. FA Cup ve Carling Cup'ta son 8 içinde yer almak, yani çeyrek final oynamak.

Man Utd geçtiğimiz sezonu şampiyon olarak tamamladı, ŞL'de finalistti,FA Cup'ta yarı final oynadı, Carling Cup'ta ise çeyrek finalde elendi.

Peki biz de durum ne? Her sene UEFA'ya hangi takım giderse gitsin hedef "final". Madem hedefi "final" olarak koyabiliyorsun, neden kupa olarak koyamıyorsun o da ayrı bir çelişki bu arada.

Gerçekçi ve ölçülebilir hedeflerin uzağında kaldığımız sürece getirmek için neresinde kapısında yattığımız, bir jenerasyonun çocukluk kahramanlarını davul zurna ile uğurlamaya devam ederiz ve yakaladığımız başarılar sadece tesadüf olur.

16 Kasım 2011 Çarşamba

İş İlanı

TEKNİK DİREKTÖR (MİLLİ TAKIM)
(Ref: 20110920BT)

İlan Tarihi: 16.11.2011

Şehir/Ülke: Tüm Türkiye, Ve Yurtdışı Temsilcilikler

* Personel Sayısı: 1


Genel Nitelikler:
Uluslar arası alanda faaliyet gösteren yerli sermayeli futbol takımımızın yedek kulübesinde çalıştırılmak üzere ‘’Teknik Direktör’’ aranmaktadır.

• Bi’ yerden bi’ sekilde mezun,
• Gazetecilere ve medyaya laf sokabilecek düzeyde Türkçe bilen,
• 4-4-2 , 4-1-4-1, 4-3-3, sistemlerinde ileri derecede tecrübeli,
• TFF yöneticileri bir şekilde çalışmış ve kafa kol ilişkisine sahip,
Ulusal lig takımlarında en az 3-5 yıl 1. Teknik sorumlu olarak çalışmış,
• Yenilikleri takip eden, ekip çalışmasına yatkın, insan ilişkilerinde başarılı, yeni futbol düzeni konusunda takipçi,
• Jöle ya da biryantin kullanabilecek düzeyde saça sahip ve krizmatik giyinen,
• Erkek adayların askerlik görevini yapmış olmalı ama yeri geldiğinde bir asker gibi takımına gaz vermeli, maç konuşmalarında “Vatan-Millet-Sakarya” yahut “Her Türk Asker” diyebilmeli.
• Adayların Türkiye’de ikamet etmesi veya edebilecek durumda olması gerekmektedir.

Tüm başvurular gizlilik içinde yürütülecek ama adını vermek istemeyen bir TFF yöneticisi tarafından medyaya sızdırılacaktır.

İş Tanımı:

• Yeni bir beyaz sayfa açmak,
• Moral ve motivasyon değerleri düşmüş, git gide gerileyen Türk futbolunu ayağa kaldırmak,
• Ulusal takıma yeni oyuncular kazandırmak, takım içindeki hizipçiliği, abiciliği, kulüpçülüğü sona erdirmek,
• Hakkedene forma vererek kendine sövdürmemek,
• Yardımcısına hakikaten yardımcı olduğunu hissettirmek,

2 Kasım 2011 Çarşamba

Futbol "İş" Değildir..


Bu gün 1.4milyar Sterlinlik bir değerin yaratıldığı yerin bir tuhafiyeci dükkanı olması işin özüne baktığımızda hiç de şaşırtıcı değil.

Futbolun finansına şöyle bir göz ucuyla baktığımızda ortaya çıkan tablo acımasızca eleştrilecek şekilde. "Anı dükkanı" kitabında yazar bir anıya karşılık müşterisine başka bir anı satıyordu. Kulüplerimizde de sanırım yöneticiler mazbata karşılığında finansal yeteneklerini feda ediyorlar.

Borsada işlem gören kulüplerin 3 aylık cirosu 107mioTL iken yine borsaya açık ve varlığından belki de ülke üzerinde 10bin kişinin bile haberdar olmadığı gübre fabrikası tek başına 50mioTL ciro yapabiliyor. Deloitte'nin Money League sıralamasında ilk üçe giren takımlar İMKB100'de ilk 50'ye bile giremezler. Çünkü futboldan kazananlar genel de kulüpler dışındaki aktörler.

Futbolun bugün dünya üzerinde oldukça büyük bir finansal değer yaratmasının asıl sebebi kulüplerin göremediklerini gören ve kulüpleri buna yönlendiren firmalar. Futbol işindeki insanlar genellikle diğer sektördeki insanlar tarafından sömürülür ve yenilikler diğer sektörlerin futbol kulüplerine yaptıkları öneriler üzerine şekillenir. Bu ülkede 10 önce sene gerçek bir formaya sahip olmak ayrıcalıktı ve bunu bizim için kolaylaştıran maalesef kulüpler değil forma üreticileri oldu. Formanın paraya dönüşebilecek bir değer taşıdığını fark edenlerin asıl amacı kar olan kuruluşlar olması da aslında şaşılacak birşey değil.

Aston Villa'ya gönül verek kulüpte her seviyede yöneticilik yapan William McGregor'un önderliği olmasaydı bugün Premier Ligin dünya üzerindeki yayın geliri 1.4milyar Sterlin olmayacaktı. Profosyonel olmayan ve sürekli iptal edilen maçlar canına tak eden "tuhafiyeci" Blackburn Rovers, Bolton Wanderers, Preston North End ve West Bromwich Albion kulüplerine bir mektup yazarak The Football League'in kurulmasına öncülük etti. Bu çağının ötesindeki hamlenin bugün geldiği yerde bir takım kırılma noktalarının olduğunu belirtmek gerekir.

1982 yılına kadar İngiliz kulüpleri maçlarının televizyonda canlı yayınlanması şiddetle karşı çıkıyordu. Bu karşı duruşun amacı tribünlerin boş kalacağı endişesiydi. Bizim yöneticilerimizin "dekoder alın" talimatı o zaman İngiltere'de "bilet alın" şeklindeydi. Daha sonra durum değişti, maçlar canlı yayınlanmaya ve bedel olarak 1.4 milyar Sterline yaklaştı ancak tribünler yine de doluyor. Tüm tribünlerin dolduğu göz önüne alınırsa bunu sportif başarı ile açıklayamayız. Bu yüksek doluluk oranında yine futbol dışından gelen Peter Taylor'un stadlar için istediği iyileştirmenin payı var. Yapılan bir araştırmada stadını yenileyen ve daha konforlu hale getiren takımların sportif başarıdan bağımsız olarak seyirci sayılarını anlamı bir artırdığı görülüyor. Yani taraftarına bir tuvalet bile yapamayan, yıllarca stadına çivi bile çakmayan futbol yöneticilerinin yaptığı çıkışlar anlamsızlaşıyor.

İşin özü yakınlarda bir futbol kulübü almayı ve para kazanmayı düşünüyorsanız hemen bir FM12 alın. Bu işe ayırdığınız bütçeyi de hazır baz faizler yükselme eğilimindeyken vadeli ya da altına yatırın daha çok para kazanırsınız.