27 Ağustos 2009 Perşembe

Şampiyonlar Liginde Gülümsemek...



Beşiktaş bu gruptan çıkar mı, çıkar.

Man.Utd.
CSKA Moskova
Wolfsburg

Beşiktaş, ManUtd'ı hem içerde hem dışarda yenecek güçte. Gülmeyin.. Beşiktaş'ı yöneten(!) Büyük cüzdanlılar C.Ronaldo transferini gölgede bırakacaklarını söylemediler mi?

Delgado'nun şözleşmesini bir sene donduran yönetim, Clark Kent'i borsaya bildirdi bile.

Wolfburg ise tesadüfler sonucu Bayern'i, Werder'i geride bırakmasının dışında Beşiktaş ayarında değil. Sorun bakalım Wolfburg başkanına "5 sene arka arkaya şampiyonluk sözü" verebilecek mi?

CSKA ise Beşiktaş'ı zorlayabilecek tek takım grupta. Ancak CSKA'nın en büyük eksiği hocasının Türk futbolunun tanımaması, hatta hocasının daha önce hiç futbol topu görmemeside bir handikap CSKA için.

Bakalım sıralama nasıl olacak?

Bir Devrin Sonu : UEFA Kupası

Fuar Şehirleri Kupasının sona ermesiyle vucüd bulmuştu UEFA Kupası. İlk sezonu 1971-72 sezonunda oynanadı.

Fenerbahçe, Macaristan temsilcisi Ferencvaros ile eşleşti. UEFA Kupasının ilk maçı İstanbul'da oynandı. Maçın 59. dakikasında Yaşar Mumcu, attığı golle hem Fenerbahçe'yi öne geçirdi hem de UEFA Kupası'nın ilk golüne imza attı.

Aradan tam 38 yıl geçti. UEFA Kupa'sının son golü, ilk golün atıldığı şehirde atıldı. Shaktar Donetsk'li Da Silva Jadson uzatmalarda dakika 97'yi gösterirken hem kupanın son golünü attı hem de son şampiyonu belirledi.

UEFA başkanı Platini, cuma günü yapılacak kura çekimine her iki futbolcuyuda davet etti. Gazeteler bu haberi küçük puntolarla verdi "Yaşar Mumcu'ya Büyük Onur" diye. Ancak onu onurlandıran maalesef bir Türk değil Fransız. Platini.

Acaba Yaşar Mumcu Saraçoğlu'ndaki finale davet edilmiş miydi???

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Ben Karga mıyım Baba?


Bir Boluspor maçıydı ilk kez Beşiktaş'ı eski açıkta izlediğim gün. O güne kadar her takımı siyah beyaz, herkesi de Beşiktaşlı sanırdım. Eski açık Boluspor taraftarları ile dolu idi. Ama ben Beşiktaş diye bağırabiliyordum. Belki de çocuğum diye. İşte o gün bir yangın düştü içime. Sonra yangın bitti ama isi siyaha boyamıştı içimi. Çocuktum diğer yanım zaten beyazdı. Yıllar yıllar geçti aradan. Edirne'nin ilerisinde oynanan futboldan da haberdar olmaya başladık. O zaman yavan geldi tüm renkler, 36-42 paralelleri arasında. Ama siyah ve beyaz hep başkaydı. Zaten en son baktığımız yer değil miydi skorbord?

Artık eskisi kadar heyecanlandırmıyor Beşiktaş beni. Okuldan kaçıp maçı izleyesin gelmiyor artık. Heyecanımı çaldılar. Peki ben hain miyim? Suçlu ben miyim?

Beşiktaş'ın suçu değil bu. Siyah ve beyazın da suçu değil. O muhteşem armanın hiç değil.

Şuç Beşiktaş'ın siyahından utananlarda. Yeri geldiğinde Siyah olamazsan ona Beşiktaş diyemezsin. İşin sportif başarı yanı beni hiç ilgilendirmiyor. Beşiktaşlı olmak dik durmaktı. Öyle öğretmişti babam. Ama Beşiktaş artık Beşiktaş'ın değil.

Eski açıkta aşık olduğum stadın her yerine gittim. Orta okul lisede okuldan kaçıp maçlara geldim. Üniversitede trene atlayıp 10 saat yol gelip kapalıda yağmurdan korudum kendimi. İşe başladım para kazandım. Numaralıya gittim. Stadın yıkılacak dediler eski yerime döneceğim dedim.

Ama yıkacakları stad değil Beşiktaş'ın temelleriymiş.

Rıza'yı kovdular sineye çektik, Ertuğrul'u kovdular sineye çektik, kör adam aldılar sineye çektik. Ama nereye kadar? Ya bu sevdadan geçeceğiz ya da karga olacağız.

Ben kargamıyım baba? Ben Beşiktaşımın siyah tarafını geri istiyorum. Zenci, ezilmiş, horlanmış tarafını geri istiyorum. Efendisine baş kaldıran köleyi istiyorum.

23 Ağustos 2009 Pazar

Herkes Teknik Direktör Olacak : Futbol Ütopya #1


Altay Kulübü yeni bir uygulamayı yürürlüğe koyacağını duyurdu. Artık herkes teknik direktör olacak.

Altay Kulübünden yapılan açıklamada sezonun 2. yarısı itibari ile takımdaki teknik kadro, kadro seçimini kulübe kayıtlı kullanıcılara bırakacak. Aylık 10TL karşılığında kulübe kayıt yaptıracak kullanıcılar maçtan 24 saat öncesine kadar kadroyu belirleyecek. Noter huzurunda yapılacak sayımla takım kadrosu belirlenecek. Peki bu nasıl olacak?

Her gün takımın ölçülebilir antreman kayıtları sisteme girilecek ve kayıtlı kullanıcılar antreman raporlarına ulaşabilecekler. Kadro seçimi yapılacağı zaman önce sistemler görünecek, 4-4-2 , 4-3-3, 4-5-1 gibi sistemler birini seçilecek, daha sonra futbolcuların 100 üzerinden puanları gösterilecek ve this11.com'daki gibi bir ekran üzerinden kadro seçimi yapılıp kulübe gönderilecek. En çok oyu alan kadro o hafta sahada olacak. Sakat ve cezlı oyunlar takım listesinden çıkarılacak.

Kulüp yönetimi ilerki günlerde antreman görüntülerinin de internet sitesinden izlenebileceğini, böylece takım seçiminde daha objektif olunabileceğini belirtti. Kötü niyetli kullanıcıların olabileceği varsayımıyla kadro seçiminde snırsız bir serbestlik yok. Örneğin kaleciyi sağ beke yahut takımın yıldız forvetini defansın ortasına çekemiyorsunuz. Maç içindeki kontrol ise takım antrenörlerinde. Oyuncu değişikliği konusunda ilerleyen zamanlarda geliştirmeler yapılacağı duyuruldu.

Altay kulübü bu sisteme 1 milyon kullanıcı beklediklediğini bildirdi. Bu da aylık 10TL üzerinden oldukça iyi bir gelir kapısı. Sistemden ayrılmak istemediğiniz sürece üyeliğiniz aylık olarak otomatik yenilenecek. 1 milyon kullanıcı abartı bir rakam olmasına rağmen sezonun 9 ay olduğunu var sayarsak ulaşılmayacak bir rakam değil.

İşte bir futbol ütopyası. Yukarıda anlatılanlar sadece hayal mahsülü. Gerçekleşir mi uzun bir süre sonra belki. Ha bu arada neden Altay, bilmiyorum..

Naklen Yayın İlahesi : Digitürk Vs. Türk Telekom


Federasyon başkanı Mahmut Özgener'in geçen hafta yaptığı açıklamalar kafaları karıştırdı. "Paket paket naklen yayın" manşetleri atıldı pek çok gazetede ve sanırım onlarda içeriği bilmedikleri için sadece sözleri tırnak içinde verip geçtiler.

Bu sezon Digiturk rakipsiz değil. Karşılarında çok ciddi bir rakip var. Trt-Türk Telekom ortaklığı. Bildiğiniz üzere Doğan Grubu, PO ile devlete ihale şartlarına uygun olmayan ürün sattığı için devlet ilhalelerinden men cezası aldı. Haliyle D-Smart devre dışı.

Trt-Türk Telekom isterse ihaleyi alabilir, o kaynak var. Soru ihaleyi ne kadar istedikleri?

Gazelerin manşetlerine düşen "Parça Parça Naklen Yayın" ise daha farklı bir konu. Öncelikle İtalya'da rekabet yasaları gereği maçları en az 2 ayrı kanal/platform yayınlamak zorunda. Geçen sezon hem Kanal 24 hem de Ntv/Ntvspor maçları yayınlıyordu. Bunlar farklı kanallardan alınmış haklardı. Ayırım nasıl yapılacak kesin bir bilgi yok ancak, ligin alttaki 9 takımı için bir ihale, üstte ki 9 takımı için ayrı bir ihale açılabilir. Bu durumda 4 büyüklerim alttaki 9 takımla deplasmanda oynayacağı karşılaşmaları bir kanaldan izleme olanağı sağlanabilir daha uygun bir fiyata.

Paketlerden biri dediğimiz gibi canlı yayın, diğeri ise özet görüntü hakkı. Artk maçı yayınlayan kanalın özet görüntülerine mahkum kalmayacak diğer kanallar. Özet yayın ihalesini kazanan kuruluş dakikası x TL'den kanalların istediği kadar dakika satabilecek.

Paketlerden bir diğeri ise "çekim hakkı". Bildiğiniz gibi ülkemizde yayınlanan yabancı ligler başka bir yayıncının üstüne spiker sesinden ibaret. Önümüzdeki sezona yetiştirilebilirse çekim ilhalesi yapılacak ve bunu asgari şartları olacak. Örneğin 30 kamera, 4 slowmotion kamera, 4 ofsayt kamerası, 500 mikrofon gibi. Çekim hakkını kazanan kuruluş sadece çekimi gerçekleştirecek yayıncı kuruluşa görüntü aktaracak.

Peki Trt maçları şifresiz mi yayınlayacak? Fortis Türkiye Kupasını şifresiz yayınlayacağını duyuran Trt'nin aynı yöntemi lig maçlarında izleyeceğini sanmıyorum. Yine bir kutuya ihtiyaç duyacağız gibi.

İşin içinde Türk Telekom olması sebebiyle Lig maçlarının IPBOX'lar ile izleneceğini geliyor insanın aklına. Türk Telekom'un Adsl hattından alınan yayını televizyona aktaran, yahut antenden gelen şifreli yayını çözen bir mekanizma olması yüksek ihtimal. Ayrıca IPTv ile kişiye özel reklam seçeneği bulunduğu için reklam fiyatlarıda oldukça yükselecektir. TVoD (TV on Demand) teknolojisi ülkemizde denenmedi sanıyorum. Lig maçları bu teknolojiye geçmek ve insanları alıştırmak için biçilmiş bir kaftan olabilir.

Çünkü yayın eğer Ip üzerinden verilecekse, 50 yaşında bir üye ile 17-18 yaşında bir üyeye aynı reklamı değil, ilgilerine göre farklı reklamlar izletmek mümkün.

IpTv için altyapı hazır mı bilmiyorum ancak LigTv QuickNet üzerinden internet satışlarına başladı ve aylık 30TL ye bu hizmeti alabiliyorsunuz.

Sonuç olarak bu kadar paranın döndüğü bir ortamda şifresiz lig maçı izlemek bana hayal gibi geliyor. En azından 200-300$ verip bir IpBox satacaklardır. Bir ara Trt haftada bir maçı şifresiz yayınlıyordu. Digitürk 3 büyüklerin maçını vermek istemediği için sürekli Trabzon maçlarını izliyorduk. Bu sefer yine Trt'de bir maç şifresiz olabilir. Umarım bu sefer takım paketi çıkatırlar. Sonucu bekleyip göreceğiz. İlerleyen günlerde bu tahminlerimin ne kadarı tuttu ne kadar karavana göreceğiz.

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Uçmayan Kartala Beşiktaş Denir..


Bir 10,5 numara furyası aldı başını yürüyor. İcatların hemen hemen hepsi ihtiyaçtan doğmuştur. 10,5 numara da bir ihtiyacın sonucunda ortaya çıkmış bir tabir.

Gençlerbirliği maçının bitmesi ile Beşiktaş 3 haftada namağlup yoluna devam ediyor. Seyircisiz oynanan ilk iki karşılaşmada 3 gol atan Beşiktaş bu maçta skor üretemedi. Aynı şekilde daha net pozisyonlar bulmasına rağmen Gençlerbirliği'de aradığı golü bulamadı.

Maçın 6. dakikasın sağ kanattan ceza sahasına girmek üzereyken aldığı darbe sonrası yere düşmekle düşmemek arasında gidip gelen Fink, o andan itibaren benim için maçın adamı oldu. Çünkü kolayı yapmadı. Kendini yere bırakmadı. Önceliği futbol olan bu tip adamların 11 içindeki sayısı artarsa futboldan tekrar zevk almaya başlayabiliriz.

10,5 numara kargaşası arasında sahadaki Beşiktaş'lı futbolcu sayısı fiziken 11 olmasına rağmen ruhen sahada 8-9 adam vardı. Ayrıca sahaya baktığımızda eksiklik sadece 10,5 numara değildi.

Eskiden numaralar 1-11 arasıyken, numaralara biçilen misyonlar aşağa yukarı belliydi. Bu numaralar içinde 7 ve 11 numaralar sağ ve sol kanatları temsil ederdi. Beşiktaş'ın maç kadrosuna baktığımızda 7 numara görevini Holosko, 11 numara görevini ise Tello üstlenmişti. Ama Beşiktaşın yaptığı 30'ün üstündeki ortanın neredeyse yarısını Erhan yaptı ve tamamı isabetsizdi. 30 ortanın hiç birisi sıfırdan yapılmadı. Yapılamazdı da çünkü Beşiktaş'ın kanatları çakma. Mirkela, Münch, Rıza hatta Ali Tandoğan gibi oyuncuları görmüş Beşiktaş kanatları şu anda devşirme oyuncular ile bal yapmayan arı hüvviyetinde.

Forvetten alınmış, sol kanata hapsedilmiş Bobo'yu 10 milyon €'ya satma hayali ile uyuyanlar önce Bobo'ya orta yapmayı öğretmeliler.Arkasında oynayan beke yardımcı olmayı da öğretmeliler.

Sonuç olarak Beşiktaş'ın sorunu 10,5 numaradan ziyade 7 ve 11 numara problemidir. Günümüz futbolunda -ülkemizde günümüz futbolu oynanmıyor- yaratıcı, şut atan, frikik atan, adam eksilten oyuncular kanatlarda görev alıyor. Nobre'nin bu kadar tepki almasının sebebi de artık "iyi ortaların gol olmaması". Çünkü Beşiktaş "iyi orta" değil, "sadece orta" bile yapamıyor.

18 Ağustos 2009 Salı

Tolunay, Kayserispor ve 5.'lik Sorunsalı


"İstikrar", futbolda başarı kilidini açmak için gerekli anahtarların bulunduğu anahtarlığın belki de en önemli elemanı. Kadro istikrarı yakalamak görece teknik adam istikrarından daha zor ancak çok daha ucuz. Bir kadro revizyonu için harcanan paranın miktarı göz önüne alındığında, teknik adam değiştirmek yönetimler için kolay olanı.

Bu bağlamda Kayserispor'un son 3 sezondur yaşadığı ayrı bir araştırma konusu. Ertuğrul Sağlam ile başlayan süreçte yakalanan başarı ve istikrar Tolunay Kafkas ile daha da pekişti.

2004/05 sezonunda ligi 14. tamamlayan Kayserispor sezon sonunda Hikmet Karaman ile yollarını ayırıp Ertuğrul Sağlam'ı göreve getirdi. Yeni teknik adamı ile ligi 5. sırada bitiren takım için alınan bu derece tüm zamanların rekoru olarak tarihe geçti.

Potansiyel olarak pek çok TS Lig takımından ileride olan Kayseri takımının bu başarıları pek çokları için tesadüf olarak nitelendirilsede başta da söylediğimiz gibi "istikrar" yakalanmış ve iskelet kadro korunmuştu. Ertuğrul Sağlam'ın Beşiktaş ile anlaşması sonrası göreve "görev adamı" Tolunay Kafkas getirildi.

Tolunay, Ertuğrul Sağlam'dan aldığı takımı dağıtmadı. Öğrenileni unutmanın ve yeni şeyler öğrenmenin zorluğunun farkında olan Tolunay Kafkas, takıma takviyeler yaparak sezonu 5. sırada tamamladı. Bir sezonu diğerine uymayan takımların hiçte az olmadığı ligimizde ligi 4 büyüklerin ardından 5. sırada bitirmek alkışlanacak bir başarıydı. Bu arada sadece bir önceki sezonda yakalanan başarıyı tekrarlamadı Tolunay Kafkas, aynı zamanda Kayserispor'un kazandığı en büyük başarı olan Fortis Türkiye Kupasına teknik adam olarak katkıda bulundu. Türkiye 5. büyüğüne kavuşmak üzereydi.

Bir sonraki sezon Kayseripor'un ligteki derecesi yine 5.'likti. 3 sezonda arka arkaya alınan 5.likler kulübü yatırım yapmaya itti ve Türkiye'nin en güzel stadlarından biri Kayseri'de yapıldı. Tesisleşme konusunda gerekli adımları atan Kayserispor için başarının tüm şartları hazırlanmıştı.

2008/09 sezonunu 7. sırada bitirdi Kayserispor. Süper Ligte en uzun süre takımının başında kalan 2 hocadan biri olan Tolunay Kafkas için tehlike çanları çalmaya başladı. Yeni sezona ard arda iki beraberlik ile başlayan Tolunay Kafkas Kayserispor'da misyonunu doldurdu mu?

Futbolda dün yoktur. Geçmişteki başarılar, müze görevlileri kupaların tozunu alırken onlara iş çıkarmaktan öteye gitmez ülkemizde. Sabır eşiği düşük yönetilcierin oyuncağı kulüplerde 3 sezon hoca olarak çalışmak bile bir başarıdır ülkemizde.


Futbolculuğunda mücadele gücü ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile milli takıma yükselen Tolunay Kafkas'ın yönettiği takım hocasının futbol kimliğini benimsemiş görünüyor. Ancak bu kimlik bazen Cangele, Furkan gibi oyuncuların hareketleri ile antipatik bir hal alabiliyor. Furkan gibi genç bir oyuncunun "vahşice" bir hareket sonrasında çıkan kırmız karta Tolunay Kafkas'ın tepkisi de oldukça eleştri almıştı.

Son 4 sezonda sürekli ilk 10 içinde yer alan bir takımın teknik direktörüne başarısız demek kimilerine göre haksızlık olabilir ancak potansiyeli olan, olanakları olan bir takımın sürekli zirveyi zorlayıp 5.likten yukarı çıkamaması o takımdan daha başarılı en az 4 takımın daha olduğunu gösterir. Kimilerine göre 1.sindir ya da hiçbirşey.

Baktığımızda Tolunay Kafkas'ın takımı izleyenlere zevk veriyor mu? Pek çok kişinin bu soruya cevabı "hayır" olacaktır. Peki Kafkas'ın takımı "söyle oynar", "bunu yapar" şeklinde kafamıza bir şablon oturttu mu? Bu sorunun da cevabı "hayır".

Futbolda koşmak gerekliliktir bir artı değil. Sadece koşarak 5. olunacak bir lige sahip olmak elbette üzücü ancak emeklemeden yürünemeyeceği gibi, koşmadan da kazanılmaz. Tolunay Kafkas, takımının oyununu biraz daha süsler ve üstüne koyarsa kendi için çalan çanları susturabilir. Ancak sahada 11 tane Tolunay izletmeye devam ederse bir "istikrar" zincirinin parçalanmasına tanık olabiliriz.

16 Ağustos 2009 Pazar

Turkcell Süperlig'te İşine Son Verilecek İlk Teknik Adam.

Yeni sezon başlayalı 2 hafta oldu ve ilk 2 haftanın gösterdiği gollü bir sezon yaşıyacağımız. Ve bir gerçek daha var ki, yine birileri birilerini kovup, koltuğunda biraz daha oturacak..

Sizce görevine son verilecek ilk teknik adam kim olacak?

İlk bilene Nick Hornby'nin "Futbol Ateşi" kitabı hediye olsun..

Not: Tahminleri yorum kısmına yapabilirsiniz.

9 Ağustos 2009 Pazar

Ölüm Kampta Yakaladı : Daniel Jarque

Kim nerede ölmek ister acaba? Öncelik ölmemektir ama, Müslüman Hacc'da , Yahudi Kudüs'te, Ressam tual önünde, Şair kitaplar arasında vs. vs.

Peki ya futbolcu? Sahada, kampta?

Adı soğuk ölümün. Bilinç altında hep varolan ama görmezden gelinen.

Espanyol kaptanı Daniel Jarque'yide kampta yakaladı ölüm. Espanyol'un İtalya kampında akşam sevgilisiyle konuşurken "kendini iyi hissetmediğini" söyleyen 26 yaşındaki Jarque, sevgilisinin kamp görevlilerini uyarması sonucu odasında ölü bulunmuş.

Kader konuşunca, insan susarmış...

Güle güle...

2 Ağustos 2009 Pazar

Futbolda En Sonda : Başkent Ankara


100 yıllık bir çınar olmak her ne kadar camialar için bir gurur olsada sadece bir kaç flaş transferle boşa harcanmış yılların hesabı verilmiş olmaz. 1910 yılında cumhuriyetten de eski bir Ankaragücü'ne ve cumhuriyetle yaşıt, 1923 yılında kurulan Gençlerbirliği'ne ev sahipliği yapıyor Ankara. Hatta Ankaragücü kurulduğu zaman Ankara başkent bile değildi.

Mazisi 100 yıla dayanan 2 takımın müzesinde, ikişer tane Türkiye Kupası dışında anlamlı bir kupa yok. Gençlerbirliği en son 2001 yılında, Ankaragücü ise 1981 yılında kazanmış kupayı. Bunca zamandır süre gelen başarısızlığın pek çok sebebi olabilir ancak, bir başkent takımını yerine İstanbul döngüsünü kıran takımın Trabzonspor olması ve yine bu döngüyü kırmaya en çok yaklaşan takımın Sivasspor olması oldukça ilginç.

Avrupa'daki pek çok ülkenin başkent takımları liglerinde zirveye oynayan takımlar ve neredeyse hepsinin kendi liginde şampiyonluğu var. Bizim takımlarımız ise hasbel kader Türkiye Kupasını kazanmış, ligte ilk üçe bile girememiş. Bunun direk sebebi tabiki Ankara şehri değil ancak bir ülkenin başkentinin şampiyon ya da hiç değilse istikrarlı bir takım çıkaramaması düşündürücü.


İşçi sınıfının sporu olarak gelişen futbol belki de bir "memur" şehrine fazla gelmiştir. Takımlarını gerçekten çok seven Ankaralılar için acı bir durum olsada, yaşananlar kısa vadede, bir kaç transferle çözülecek sorunlar değil gibi görünüyor.

Avrupa'nın bir kaç ülkesine ve onların takımlarına göz atalım.

Almanya - Berlin

Avrupa'da başkent olupta takımı başarısız olan yahut şampiyon olmayan bir şehir var. Berlin. Hertha Berlin'de Ankaragücü ve Gençlerbirliği gibi ligini hiç kazanamayan bir takım. Nüfusu 2. dünya savaşından önce 4.3 milyon Berlin'de şu anda 3 milyon kişi yaşamakta ki bu Ankara'nın 2000'deki nüfusundan fazla. Almanya bölünmeden önceki 2 şampiyonluk Hertha Berlin'ni bizim takımlarımızın önüne geçiriyor.

Avusturya - Viyana

Avusturya'nın başkenti Viyana'nın iki takımı 1. ligte mücadele ediyor. 1991 yılında kurulan Bundesliga'da 5 kere şampiyon olan Austria Wien ve aynı ligi 3 kere kazanan Rapid Wien başkenti Avusturya Liginde başarı ile temsil ediyorlar. Ankara'nın üçte biri nüfusa sahip Viyana'da yaklaşık 1.600.000 kişi yaşıyor. Viyana'nın çektiği turist sayısı ise sanırım Ankara'yı ziyaret eden turist sayısının üç katından fazladır.

Belçika - Brüksel

Belçika nüfusunun onda birinin yaşadığı başkent Brüksel'ın adı sık sık ana haber bültenlerini ve gazeteleri süslemekte. Çünkü Brüksel Belçika'nın resmi başkenti olmasına rağmen Avrupa Birliği'nin gayri resmi başkenti. Aynı zamanda Belçika'nın futbol başkentide Brüksel. Geçtiğimiz günlerde Sivasspor'a Şampiyonlar Ligindeki ilk maçında ilk yenilgiyi tattıran Anderlecht amiyane tabirle "Brüksel'in Gururu". Ankaragücü'nden iki yaş büyük olan mor beyazlılar ilk şampiyonluklarına ulaşmak için 39 yıl beklemek zorunda kaldı. O şampiyonlukla zincirlerini kıran Anderlecht aradan geçen altmış küsür yılda tam 30 şampiyonluk kazandı. Bu araya 8 Belçika kupası ve 5 Avrupa şampiyonluğa sıkıştırdı. Oynan liglerin yarısında rakiplerine geçilen Anterlecht'i en çok zorlayan takım ise Club Brugge. Mavi-Siyahlıların kazandığı 13 lig şampiyonluğunu da eklersek bizim başkentimizde olmayan kupa Belçika'da neredeyse başkent dışına çıkmamış.

Fransa - Paris

Fransa, günümüz dünyasını pek çok açıdan şekillendiren devrimlere ev sahipliği yaptı. Ancak Fransadaki futbol devrimi, sömürgelerin Fransız futbolundaki etkisinin artmasıyla gerçekleşti. O zamandan itibaren futbol Fransa'da taşra hegomanyasına girdi. 1908 yılında bu günkü kulübün temelleri atıldı ve "Stade Saint-Germain" adıyla bir kulüp kuruldu. Uzun süre sportif anlamda bir başarıya imza atamayan takım 1970 yılında Paris FC adını alarak semt takımlığından şehir takımlığına geçişi hızlandırdı. 1939 yılında kurulan Ligue 1 başkent ancak 1974 yılında bir takım gönderebildi. Kurulduğu günden bu yana tam 6 kere amblem değiştirdi PSG. Bu amblemlerin 4ünde ana rituel tabiki Eyfel Kulesiydi. Başkent takımı 2 kez ligde mutlu sona ulaşırken, toplam7 kez lig ve Fransa kupalarının sahibi oldu. Ayrıca başkent temsilcisinin müzesinde 2 de Avrupa Kupası var.

Hollanda - Amsterdam

Amsterdam deyince akla iki şey geliyor. Biri konumuzun dışında:) Diğeri ise tabiki Ajax. Fazla birşey yazmaya gerek yok. Futbolcu fabrikası. İhraç ettikleri oyuncularla 20 tane Ankaragücü, 10 tane Gençlerbirliği ederler ki Tijani Babangida'nın yolu da bir sezon için başkente düşmüştü. G-14 üyesi olan Ajax, eğer G-14 genişler ve G-1400 adını alırsa Ankaragücü ve Gençlerbirliği ile aynı toplulukta bir ihtimal yer alabilir. 700.000 nüfuslu Amsterdam'ın futbol adına yaptıkları Ankara'nın fersah fersah ötesinde. Ajax için fazla söze gerek yok. Avrupa Arenasında mazisini arayan takım ile ilgili bir yazım olacak en aşağlarda bir yerlerde. 29 lig şampiyonluğu, 17 Hollanda Kupası, 4 Şampiyonlar Ligi, 1 UEFA, 1 Kupa Galipleri Kupası, 4 Kıtalar Arası Kupa, 3 UEFA Süper Kupa müzesinde duruyor Başkent takımının.

İngiltere - Londra

15 milyon nüfus, metrekareye 4binden fazla insan, 300 farklı dil, 5 Uluslararası Hava Limanı. AB'nin en kalabalık şehri Londra, böyle olunca tabiki futbolun beşiğinde Londrayı temsil eden takım sayısı da oldukça fazla. Arsenal, Aston Villa, Totenham, Cystal Palace, Chelsea, Fullham, West Ham -kesin unuttuğum vardır- Londra temsilcileri ve Premier Lig'te ki 20 takımın 6'sı Londra'dan. Ligin son haftalarında Fenerbahçe'nin sadece Ankara ve İstanbul oynayacak olmasından olmadık senaryolar yazan teorisyenlerin, Türkiye'de yaşıyor olduklarına sevinecekleri fikstürler çıkması muhtemel İngilterede. Londra profesyonel liglerde 13 takım ile temsil ediyor. Filmlere konu olan West Ham - Chelsea ve Arsenal-Totenham maçları ise en büyük derbiler. Alt liglerde mücadele etmelerine rağmen Charlton Athletic - Crytal Palace karşılaşmalarıda önemli oranda seyirci çekiyor tribünlere. Tüm zamanların Premier Lig puan durumunda ilk 3'te 2, ilk 5'te ise 3 Londra takımı göze çarpıyor. 17 sezon önce kurulan Premier Lig'te, Liverpool hiç şampiyonluk yaşayamazken, Londra temsilcileri Arsenal ve Chelsea mutlu sona ulaşmayı başarabildi.

İspanya - Madrid

"Ala keçi her vakit püsküllü oğlak doğurmaz"ya Madrid'in 24 kardeş şehrinden biri Ankara'da futbol konusunda hiç çekmemiş Madrid'de. Tek ortak yanları Real Madrid'in Franco'nun baskılarıyla kazandığı şampiyonluları varsa Ankaragücü'nünde Türk Franco Kenan Evren'in emriyle 1. Lige terfisi var. Madrid'in kendi kadar tanınan ve bilinen iki futbol takımı var ,Real Madrid ve Atletico Madrid. Real Madrid, yeni başkanının "futbola para doğramasıyla" bu yaz manşetlerden inmedi. Şimdi herkes Başketin bu takımının performansını merak ediyor. Atletico Madrid ise daha mütevazi bir takım. Benim için de daha sempatik olanı. Real ve Atletico'yu bizim başkent takımlarımızla kıyaslamak tabiki abesle iştigal ancak Fifa Tarafından 20.yy'ın en başarılı takımı seçilen Real 31 kere kendi ligini kazandı, 17 kere de Avrupa kupası kazandı. Atletico ise La Liga'yı 9 kere kazanma başarısı gösterdi.

İtalya - Roma

Adını imparatorluklara vermiş, başkent payesini almayı hak etmiş bir şehir Roma. Sadece İtalya'nın değil, tüm Katolik dünyasının da başkenti. AS Roma ve Lazio tarafından Serie A'da temsil ediliyor Roma. Lazio ve Roma, Torino ve Milan takımlarının gölgesinde kalsada Lazio 2 kere Roma ise 3 kere mutlu sona ulaşmayı başardı. Yani başket en azından 5 kez şamiyonluk kutlamalarına ev sahipliği yaptı.

Örnekler dahada çoğaltılabilir. Çek Cumhuriyeti'nde Sparta ve Slavia Prag, Bulgasitan'da CSKA ve Levski Sofia, Ukrayna'da Dinamo Kiev, Hırvatistan'da Dinamo Zagrep, Portekiz'de Sportig Lizbon gibi.

Başkentler o ülkelerin aynalarıdır. Başkente baktığınızda o ülkenin ne olduğunu az çok anlarsınız. Ankara'ya bakıldığında çıkan profil ülke geneline ne kadar yayılabilir bu tartışılır.

Yukarıda da belirttiğim gibi belki de en suçsuz olan Ankara. Asıl suçlu o kulüplere Başkente yakışır şekilde yönetemeyenler, tribüne gitmeyen taraftarlar, elini cebine atmayan Ankara'lı sanayiciler, iş adamları. Bu liste böyle uzar gider.

Sıkılıp sayfayı kapatmadan buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.


1 Ağustos 2009 Cumartesi

Heykeli Dikilecek Adam : Sir Bobby Robson

Kimileri severdi, kimileri oynattığı oyunu sıkıcı bulurdu. Artık bunlar geride kaldı. Kazandığı kupalar ve "Sir" ünvanını bırakıp aramızdan ayrıldı. Geriye bıraktıları bir kaç kupa, istatistikler ve hüzün. Ben severdim Bobby Robson'u. Neden bilmiyorum ama sempatik gelirdi bana. Heykeli dikilecek adammış ki dikmişlerde zaten. Sir Bobby Robson...


Daha ayrıntılı bir profil yazmayı düşünüyorum ama bakalım ne zaman.